+90 544 392 06 78
info@enerjietutraporu.com
  • 14-09-2022

Paris İklim Anlaşması Nedir?

Paris İklim Konferansı 4 Kasım 2016 tarihinde yürürlüğe giren ve 2020’de bitmesi planlanan Kyoto Protokolü’nün devamı niteliğini taşımaktadır. Kyoto Protokolü’nden ayrı olarak bu anlaşmada gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler arasında çok büyük farklar yoktur. 

Anlaşmanın imzalanma sürecince dünyadaki sera gazı salınımının %55’ine sahip 55 ülkenin imzası gerekirken, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi üyesi 192 ülkenin imzasıyla yürürlüğe girmiştir. Bu 192 ülke dünyadaki sera gazı emisyonların yaklaşık % 97’inden sorumludur. Paris İklim Konferansı’nın temel amacı iklim değişikliğinin azaltılması ve olası bir iklim krizinin önüne geçebilmek. Peki devletler bu amaçlar için nasıl adımlar atacaklar. Basitçe enerji verimliliğinin arttırılması, yenilenebilir kaynaklara geçiş sonuç olarak sera gazı salınımın azaltılması gerektiğini diyebiliriz. Bu konuda devletlerin taahhütleri 4 başlıkta inceleniyor;

Mutlak Azaltım: Geçmişten belli bir tarih seçilip, belirlenen yılda geçmişten seçilen tarihteki sera gazı emisyonun altına inmeleri gerekiyor.

Tavan Emisyon Yılı: Ülkelerin sera gazı emisyonlarının maksimum seviyeye ulaşacağı tarih belirlenip o tarihten sonra emisyonda düşüş konusunda verilen taahhüt.

Referans Senaryoda Azaltım: Bu tercihte bulanan ülkeler gelecek dönemde doğaya salacakları sera gazının referans alarak, referans seviyenin altında kalmayı tercih etmişlerdir.

Emisyon Yoğunluğu Hedefi: Ülkelerin ürettikleri ürün başı düşen sera gazı emisyonları yine o ülkenin belirlediği seviyenin üzerine çıkmayacağına dair açıkladıkları hedefler.

İmzalayan ülkelerin beyanlarına bakıldığında 61 ülke mutlak azaltım, 10 ülke emisyon yoğunluğu hedefi, 83 ülke referans senaryoda azaltım uygulayacağını görüyoruz. Türkiye ise referans senaryoda azaltım hedefiyle hareket ediyor.

Gelelim bu taahhütlerin gerçek hayattaki karşılığına. Paris İklim Konferansında hedeflerinin uyulması durumunda Sanayi Devrimi öncesi ortalama yeryüzü sıcaklığının maksimum  2°C ile sınırlı tutmak olarak kayıtlara geçildi. Bilimsel çevrelerde ise bu değerin  1.5°C ile sınırlandırılmasının daha doğru olduğunu iklim değişikliği ve sonucunda bizi bekleyen afetlerinin yaşanma olasılığını çok daha düşüreceğini dile getiriyorlar. İyide bu  0.5°C neden bu kadar önemli? Cidden ne oranda değişimler olabiliyor diyebilirsiniz. Aşağıdaki tabloda sadece birkaç ciddi afet konusunda yaşanabilecek farkları gösterdik.

DURUM

+1.5°C

+2°C

SEL RİSKİ

%100

%170

ŞİDDETLİ KURAKLIĞA MARUZ KALACAK NÜFUS

350 MİLYON

410 MİLYON

AŞIRI SICAK HAVA DALGALARINDAN ETKİLENCEK NÜFUS

%9

%28


Ne yazık ki günümüzdeki karbon salınımı ve kaynakların bu hızda kullanımı devam ederse bu sıcakların artışların 4°C ulaşması ve hepimizi etkisi altına alacak daha büyük risklerin yaşanacağını göz ardı edemeyiz. 

Peki, sera gazı salınımının başka bir önemli basamak olan yenilenebilir enerji sektöründe ne durumda. Karbon salınımı önemli bir bölümünü oluşturan fosil yakıt kullanımının minimuma indirilmesi şüphesiz ki emisyon hedeflerimizde işimizi kolaylaştıracaktır. Avrupa Birliği’nin 2018/2001/EU sayılı yönergesinde 2020 yılında %20 hedefi temeline yerleştiren projelerde 2030 yılında bu oranın %32’ye ulaşması gerekmekte. 2020 yılında genel enerji kullanımında yenilenebilir enerji kaynaklarının dilimi %22’e ulaşınca, 14 Temmuz 2021 revize edilen yönergeyle hedef oran %40 a çekilmiş bulunmaktaydı. Bunların yanında Ukrayna-Rusya savaşının patlak vermesi AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar sonucu Rusya’nın uyguladığı fosil yakıt kesintileri sonucunda AB 18 Mayıs 2022 tarihinde toplanan komisyonla temiz enerjiye geçişin hızlanması ve enerjide Rusya’ya olan bağımlılığı azaltmak açısından REPowerEU planı yayınlandı. REPowerEU planı 3 ana temel üzerine oturmakta. Bu temeller enerji tasarrufu, temiz enerji üretimi ve AB’nin enerji kaynaklarının farklılaştırılması. Elektrik üretimi, sanayi, binalar ve ulaşımda temiz enerjinin yaygınlaştırılması kapsamında komisyon, yönergede yer alan hedefin 2030 yılına kadar %45'e çıkarılmasını önermektedir. Bu miktar ise %40’da 1067 GW iken son alınan kararların ardında 1236 GW’a ulaşmış durumda. Buradan da anlayabileceğimiz üzere temiz enerjiye ihtiyaç her geçen sene artarak ve çeşitlenerek devam etmekte sadece 3 yılda hedef dilimde %50’lik bir artış söz konusu.


Belki bu sonuçların sebebini biz yaratmadık ama dönüşü sağlayabilecek son nesil ne yazık ki biziz. Bunun bilinciyle hareket etmemiz gerekiyor. Bu süreçte adımlar dikkatli atılma Net-Sıfır hedefi doğrultusunda alınan kararlar desteklenmeli ve geleceğe daha yaşanabilir bir dünya bırakmaya çaba harcamalıyız.


Oğulcan Canakgün

Enerji Sistemleri Mühendisi